12.27.2006

Kısa Ara

Hamileliğinde 8. aya girmek üzere olan ben son bir çılgınlık yapıp 10.5 aylık oğlum ve babaları ile birlikte Portekiz'e gidiyorum... Beni bekleyen şeyin doğumdan sonra aylarca aynı koltukta çakılıp kalmak olduğunu çok iyi bildiğim için bunu gerçekten istedim. Uçakta doğurayım, olsun......
(haftaya devam)

12.23.2006

Yummy Mummy Olmak // Anne Olmak


www.babycentre.co.uk 'de bir yazı ile karşılaştım. 'biz' ve 'onlar' olarak ikiye ayırmışlar durumu hatta... Ciddi bir tartışma dönüyor. Kısaca şöyle, hamileler çadır kılığında gezip kendine bakmamalı mı veya anne olunca kendini bırakıp herşeyini çocuğuna mı adamalısın... ya da her ikisini de eşit ağırlıklı yürütebilir misin.... Havalı anne olmak cıs-kaka mıdır?


...We've all seen them. Those glamorous mums-to-be who shop, lunch and totter their way through pregnancy in sexy shoes, proudly displaying their perfect little bumps like the latest Lulu Guinness handbag. They might have pots of money and a wardrobe to make Carrie Bradshaw envious but would you really want to be a Yummy Mummy?


On getting pregnant
We: keep it a closely guarded secret for a while, inventing outrageous excuses for our funny behaviour.
She: takes out an ad in the Telegraph announcing her achievement and an ETA for yummy mummy junior.
On morning sickness
We: become intimately acquainted with the toilet bowl and abandon all hope of ever holding on to our breakfast cereal.
She: disguises her bleary eyes with Gucci sunglasses and recommends pregnancy to her friends - it's fabulous for detoxing, darling.
On pregnancy diets
We: love the eating-for-two excuse and stuff our faces full of chocolate, doughnuts, cake and crisps.
She: trembles in her Manolos at the thought of putting on weight and books a crisis session with her consultant nutritionist.
On the pregnancy blues
We: slob around in our pyjamas, eating enormous tubs of ice cream and weeping over terrible daytime TV.
She: hails a cab to see her creative healer, Nigel - proudly clutching her moonstone and practising a spot of ashtanga yoga on the back seat.
On hair
We: put off going to the hairdresser for fear of scaring him with our wild, untamed manes. She: enjoys a weekly trim at John Frieda, reading Tatler and Vogue while her highlights are touched up.
On the first signs of a bump
We: squeeze into our trusty old jeans for as long as physically possible, even though the top button's popped off.
She: dashes to Push in Islington for some customised Earl jeans, then over to 9London for another little black dress.
On maternity shopping
We: Pick up some bargains from the high street, hiding the credit card bill when we splash out on something special.
She: salivates at the opportunity to buy a whole new wardrobe and enlists a team of personal shoppers. How else would she carry all the bags, silly?
On pregnancy pampering
We: feel grateful to have 10 minutes of peace in the bathroom with a gossipy magazine and a splash of Radox.
She: thinks that 'low-maintenance' means going a week without a pregnancy facial and massage at the Elemis Spa.
On buying things for baby
We: borrow stuff from friends and feel rather pleased when we find a bargain 10-pack set of babygros in Asda.
She: heads off to The Cross in West London to make a list and hires a party organiser to throw her a baby shower.
On skincare
We: ditch cleansing, toning and moisturising in favour of an extra ten minutes in bed. She: is soooo inspired by her fabulous 'glow' that she dreams up her very own skincare range and pitches it to Clarins.

On shoes
We: are so alarmed by the change in our centre of gravity that we squeeze our swollen ankles into some rather large and clumpy flats - better to be comfy than clumsy, eh? She: is aware that motherhood means making sacrifices - and reduces the 85mm heel on her Jimmy Choos to a highly unglamorous 65mm...

On underwear
We: abandon thongs in fear of losing them somewhere they shouldn't be(!) and opt for comfort over class - it's big knickers all the way.
She: squeezes into lacy Myla and plans to wear Agent Provocateur on her big night out at the Portland...

Kizima Kiyafet Aldim

Esasında oğluma herşeyini unisex renkler aldık hep doğduğundan beri, hemen hemen hiç mavi birşeyi yok. Beyazlar ağırlıklı olmak üzere, sarılar, kremler, pastel yeşiller... Sonraki/ler de kullansın diye süper ekonomist davrandık. Gelin görün ki kızın olacağını öğrendiğin anda gözlerinin önünden fırfırlar, nakışlı yakalar, fiyonklar, kalpler, şirin tanımına giren herşey bir film şeridi gibi geçmeye başlıyor. Ve kendini alışverişten alıkoyamıyorsun... İşte ben de gittim bunu yaptım geçen gün. Bu arada karşı olduğum birşeyi de yazmam lazım, hangi mağazaya girsen kız kıyafetleri bölümü pespembe, pembe pembe herşey pembe... Özellikle bir ton var ki heryerde her kız bebekte ve kız çocuğunda o ton pembe... Evet kabul ediyorum şirin ama artık belli bir noktadan sonra içi kaldırmamaya başlıyor insanın. Fazla şansın olmadığı için mecburen sen de pembeye takılmaya başlıyorsun. Ama bunlardan başka pembe almamaya gayret edicem sanırım... Kız bebek ve pembe ilişkilendirmesini abartmamalı diye düşünüyorum. Pembenin ilerlemiş versiyonu da barbie... Bütün minik kızlar barbie'li ve pembe çanta, barbie'li ve pembe kazak, barbie'li ve pembe nevresim takımı kullanıyor:) Benim minik kızın da ilk pembeleri bunlar işte:)
Resimde çok detay veremedim, ama baştakinin önünde birkaç tane minik payet bile işli... Beyazın da önü, kol ağızları fistolu... Teyzesi de geçen gün ona bir el işi nakışlı yaka almış, önünde kirazlar ve reçelli kruvasanlar işliymiş... Henüz bize ulaşmadı.
E.. kokoşluğun bu kadarı...

12.16.2006

Yılbaşı Bize de Geldi Sonunda

Yılbaşı, doğumgünleri benim için çok önemli oldu her zaman... Sanırım çocuksu tarafım tamamen dışa vuruyor ve herkesten daha çok eğleniyorum... Bu yıl ağaç süslemeyi biraz geciktirdik, oğlum geçen haftayı hasta geçirdi, antibiyotikle tanıştı kendisi, öksürük uyku sorunları derkeen... ağaca sıra gelmedi. Oysa ki yeni ağaç ve süsler de alınmıştı. Yeni ağaç aldık çünkü kendisi henüz evin kedisi modunda sürekli bir keşif emeklemesi halindeyken yerden ağaç koymak mantıksızlık abidesi gibi duracaktı o yüzden bu yıl kibar bir ağaç yapalım, ulaşamayacağı bir sehpa üzerine koyalım biblo tadında dursun diye düşündük.



Bizim hayatımızda yılbaşı ağacı bi tür ritüel halini almıştır. Her yılın bir süsü olur, bu süs o yıl birşey bekleniyorsa (mesela bebek...) ona özel alınır. Evlendiğimiz yılın süsü (nikah şekerimiz), oğlumuzun doğduğu yılın süsü (çorabı) falan filan gibi şeyler bir sonraki yıla kadar özenle saklanır, hepsi ağaca tekrar asılır. Böylece her yıl bir tane eklene eklene gidiyoruz. Bu da bu yılın süsü, gelecek olan kızıma özel:)

Evi süslemek de benim için ayrı bi durum... Tabi kedi merdiveni, disko topu falan değil... Banyo aynasına minik bir kırmızı top yapıştırmak, kapıya noel baba çorabı asmak, bilgisayarıma çam ağacı dalıyla kozalak yapıştırmak kırmızı yeşil kurdelayla bağlamak falan gibi:)


Evde yanından her geçtiğinizde içinizden mini bir mutluluk geçirten orda asılı bir noel babalı havlu ise eğer, denemeye değer derim... jingle beeeeells jiiingle beeeellllssss.......

12.07.2006

Hayat Kurtaranlar / Her Eve Lazım -6- Yaratıcı Anneanne

Bebek geliyor haberi sizden çıktığı anda durumun şirinlik katsayısını artırmak üzere anneanneler, babaanneler, teyzeler, halalar, ve konuyla alakalı diğer tüm aile şahısları seferberlik ilan ederler... Her türlü aksiliğe karşın bir süre kendilerini tutup alışveriş veya üretim yapmamaya gayret etmekle birlikte, hamileliğiniz 5.ay civarlarına dayandı mı birden 'yahu gördüm dayanamadım aldım. Haa evet 3 yaşından önce kullanamaz ama olsun dursun bir yerlerde' replikleriyle bir akış başlar.

Benim en sinir olduğum şeylerden birisi örgü bebek kıyafetleri... Kendim de yünlü tüylü hissiyatı veren şeylere pek dokunasım giyesim olmamakla birlikte, bebeğime de giydirme taraftarı hiç olmadım. Dolayısıyla annemle bu konuda baştan anlaşma imzaladık. Bebek için de hiç sağlıklı olmayan bir durum zaten, hava aldırmaz, terletir, öksürük yapar, falan filan. Neyse o kanalı kapatınca üretimler başka yönlerde devam etti güzel de oldu. Oğlumun ilk 3 ay yattığı sepetini annem yaptı... Bebek sepeti diye birşey satılıyor, aldık, önce birkaç kat elyafla kaplandı ve sonra da açık krem kumaşla kaplanıp dozunda süslenip şıklaştırıldı. Sepetin görselini şu anda paylaşamıyorum çünkü kızımın doğumuna dek evin biryerlerinde sarıp sarmalanmış saklanmış modunda. Şubat sonu çıkar ortaya...


Neyse, anneannelerin en zevk aldığı şeylerden birisi yatakla ilgili çarşaf, yastık, yatak örtüsü vs gibi şeyler yapmak. Bunda da dikkat edilecek şey, battaniyelerin delikli olması ve kullanılan malzemelerin sentetik içermemesi. Örneğin Türkiye'de üretilen polarların kanserojen madde içerdiği söyleniyor. Polar hayat kurtaran birşey, hem sıcacık hem yumuşacık, ama ben bu haberi okuduktan sonra bebeği bunun içine sarıp bunu solumasına izin vermeli miyim diye düşünmedim değil. Bebekle ilgili diğer tüm konularda olduğu gibi 'freaky' olmaktan kaçınmakla beraber...


Bebek yatağın içinde kendini ordan oraya savururken sıkça çaktığı kafasını acıtmaması için 'bumper' denen bir icat var. Yatağın iç çeperinden dolaşan içi elyaf veya sünger falan olan bir kalın şerit diyelim. Bunların üstü cicili bicili oluyor, bebek de onları seyredip takılabiliyor yeri geldiğinde. Mesela bu da faydalı bi eser gibi görünüyor ama bebek iyice haraketlenmeden takmayın çünkü hava sirkülasyonunu engelliyor deniyor. Ve bebek tırmanma moduna geçtiğinde de çıkarın çünkü bunu basamak gibi kullanıp uçma pratiği yapabilir deniyor.


Bir de sadece aman da ne şirinmiş dedirtmek üzere ve başka kullanım fonksiyonu olmayan objeler var. Minik yastıklar gibi. Bunlar bulunduğu ortama ayrı bir şirinlik katması ile birlikte esasında bebek iyice bebekken üstündekilere bakıp monolog yapıyor ve yakın arkadaşlık kurduğunu sanabiliyor. İşte bizim anneannenin yastıkları...




12.03.2006

Hayat Kurtaranlar / Her Eve Lazım -5- Ikea Karton Kutu


Bebek sahibi olmak pahalı bir hobi şekerim...
Cicili bicili o nefis minik şeyleri alıp alıp koymak güzel de, bu bir dipsiz kuyu gibi... Çünkü o tatlı bebek jet hızıyla büyüyor ve o cici şeyler de jet hızıyla yenileriyle değiştirilmek zorunda kalıyor. Bu da sürekli cici şeylere çalışmak demek oluyor... Anneler ve türevleri, ilk hamile kaldığında 'aman evladım çok fazla şey almayın hemen küçülür' gibi tembihlerde bulunurlar ama ne demek olduğunu anlamazsın. Sonra bir bakarsın ki aman bu da en iyisi olsun dur bakim pahalısından alıyım diye sermayeyi yüklediğin o body'ler aman tanrım 1 ay sonra küçülmüş ve hatta orda asılı 3 gömlek, 1 kot pantolon, 2 eşofman üstü hiç giydiremeden kalmıştır. Çünkü 1 aylık bir bebeğe kot pantolon ve gömlek alınmayacağını öğrenmişsindir ama geç olmuştur biraz tabi...

Diğer taraftan hediyeler de ayrı konu tabi. Ben şunu keşfettim, diğer insanlar için de bebek eşyası almak süper zevkli bişi olduğu için her türlü okazyonda bi T-shirt, bi kazak bi şort takım falan kapıp gelirler. Bu tabi şahane bişi hepsi sağolsun varolsun, evdeki kıyafet populasyonuna katkıları ayrı bi durum.

Tabi bu, başka bir sorunu beraberinde getirir: 'Ben bu kadar eşyayı nerde saklayacağım?' ...Hemen veremem. Kardeş mardeş yapacağım tutabilir. Bu durumda birkaç yol var. Mesela hurç denen birşey var kültürümüzde. Böyle kocaman bir kumaş çanta. Yani değişik boyutları var ama içine 2 yorganın falan sığacağı kadar büyükleri bile oluyor. Üstten fermuarı var. Ne koyulacaksa tıkıştırılıp kapatılıyor ve toplu kaldırma yapılıyor. Baza denen (komik geliyor bu kelime bana. Sanki boza'nın başka bir aromalı çeşidi falan gibi) yatak altı saklama bölümleri veya dolap üstleri falan kullanılabiliyor. Tabi herhangi birşeye ihtiyacı olan yanıyor, o büyük çantanın içine yamulmuş kırışmış bir sürü şey arasında kabolmaya mahkum çünkü.

Şimdiii.. Ben bu işi karton kutularla çözdüm. Ikea'da değişik boyutları var. İçine katlayıp koyuyorum o minik cici şeyleri, bir de lavanta veya o tip kokulu bişiler atıyorum içine, ister dolap içinde olsunlar ister dışardan görünen raf tipi bir yerlerde dursunlar, üstüste son derece düzgün görünüyorlar ve içlerindekiler de en az o kadar düzgün saklanıyor.

Kutu kutu penseee...elmamı yersee.....

12.01.2006

Hayat Kurtaranlar / Her Eve Lazım -4- Hamile Kadını Mutlu Etmek


Hamile bi kadınla aynı evde yaşamak... Hayır azap ve gazap değil... Biraz sancılı zamanlar olabilir tabi ama geçiştirmeyi bilmek lazım. Bu kitap nefis bişi... Eşimin doğumgününde bi arkadaşımız hediye etti. Dolayısıyla aslında bana bi hediye olmuş oldu:) İçinde imkansızı başarmak anlatılıyor... Hamile Kadını Mutlu Etmek.


Hamile kadın, hormonları ters yüz olmuş, ve hatta Zeki Müren kirpiği örneği ile örülüp birbirine geçmiş, bu hormon grubu gün içinde hepbirlikte binbir defa zıplayıp sizi bir o yana bir bu yana savuran bi hal almış kadın modelidir. Bu kadın güne süper neşeli başlayabilir. Ama sabah saatlerinde birden içini acayip ve tarifsiz bi endişe kaplar. Çoğu zaman neye endişelendiğini bilememekle birlikte, 'kayınvalideme dün akşam telefonda söylediğim şeyi yanlış yorumlamış mıdır. Yahu evet ben olsam yorumlardım. Hay Allah ne halt yiycem şimdi. Dur kesin öyle demek istemediğimi hissettirmem lazım. Ay içim sıkıldı napıcam şimdi. Evet artık benden nefret ediyo galiba...' filan tipinde alakasız triplere girer-çıkar. Bu konuyu beyninde irdelerken canı tatlı ister, girer bi yere fırın sütlaç filan yer ya da dondurma alır, bu arada bu konuyu unutmuştur ve tatlının da verdiği huşuu ile yatışmıştır. Tam o sırada yolda topallayan bi kedi yavrusu görür. Kedi çevirip başını bu hamile kadına bakıp miyav deme hatasında bulunur, kadın orda dağılır kalır... Gözyaşlarına hakim olamaz. Hamile kadın dünyanın en mutsuz insanıdır o anda. neyse bi şekilde kendini toparlar. Böyle gelgit halinde yaşadığı günün sonundaaa, eve döneeer... Sevgili kocasının kollarına uçar. Güzel güzel yemek hazırlarken gülüp eğlenirken birden bire kocasının ona yeteri kadar yardımcı olmadığını düşünüp sinir olur ve gergin gergin davranmaya başlar. Kocası da durumu anlayamaz ama anlamaya çalışır en azından. Ama yine anlayamaz. hay Allah yahu ne oldu şimdi böyle diye düşünürken iki taraf da sessizliğe gömülür. Hamile kadın artık kocasının onu güzel bulmadığını ve iletişim bile kurmak istemediğini, böyle durup dururken sessizliğe gömüldüğünü düşünmeye başlar. Ve fena halde takılır bu fikre. 'Evet kesin böyle. Beni artık çirkin bi tombul hamur parçası gibi görüyo. Evet kesin böyle. kesin..' diye yeni bi iç hesaplaşma seansı başlatır...


hamile kadın dengesiz midir? yooo, ne münasebet...