1.29.2007

Kac yasindasin? -bi...

Eveeett..... minik oglumun dogumgunu geldi de cattiiiii..... nefis insan kendisi... hergun yeni bi show hergun yeni biseyle karsimizda...

5 Subat dogumgunu, biz 4 Subat pazar yapiciiz, ogleden sonra soyle rahat rahat takiliriz gelenler de rahat gelir...

Planlarimdan bazilarini yapamadim. Davetiyelerini kendim hazirlayacaktim. Duz krem rengi davetiye buldum, gittim guaj boya aldim, yere bisey serdim, guzel bi muzik koydum, oglumu oturttum, babasina da kollarini pozisyon aldirmak uzere tutturdum. Amac: avucunu yesil guaj boya hazirlanmis kaba sok, sonra davetiye uzerine baski yap. kafamda tabi nefis bi el izi olacak hayali var. Bizimki yuppiiiii tadinda oraya buraya damlatmaya minciklamaya basladi ve sahane annesi de boyayi biraz sulu hazirlamis oldugu icin bu aksiyonlar daha bir damlatma etkili oldu. Neyse 14 taneden sonra bizimki zaten sıkıldı, ama 14 te sadece 5 tanesindekinin yesil bir el izi oldugu anlasilir vaziyetteydi. Digerlerini insanlara yollasam kahve fali bakmaya calisanlar cikabilir.

Davetiye hayalim suya dusmek uzere. Yesillerin sagina soluna bu aksam mavi ve sari ile de deneyecegim belki onlardan birisi el gibi cikarsa diger sekilsizleri kurtarabilir...

Pazar gunu de B plani icin akmerkeze gittim davetiye alayim diye, hicbir sey bulamadim.

Neyse evde bir atraksiyon planliyorum. Kocaman bir platformda mickey mouse kafasinin icinin bos oldugu (hani basini yerlestirip resim cektirirsin) falan bir seyler buldum -bir arkadasimin calistigi firma yaptirmisti- onu eve taşıyacağız. Birkaç tane dev 1 seklinde balon almıştım. Happy Birthday banner zaten fix. bakalim dogaclama birseyler de cikar.

Pasta muhim konu. Ben Kurucesme'deki Dolce'yi ozel gunlerde pasta alinmasi gereken yer olarak ilan etmek istiyorum. Hem şık, hem lezzetli, hem farklı, hem özenli. Bir de önünden geçerken bir durun da mini brownie'lerden varsa 1 adet satın alın agziniza atin yolunuza devam edin. Zevk'in tanimini bir daha yapacaksiniz. Öglene dogru o zevk bombaciklari yeni cikmis oluyor ve hafif ılıkken daha bir feciler tabi.

Pasta disindaki menuyu de dogumgununden sonra anlatirim.

Bu arada, ogluma hergun mum yakip iyi ki dogdun sarkisini soyluyoruz ve ufleme egzersizi yapiyoruz. Henuz bir ise yaramadi ama bu is onun da hosuna gidiyor alkis yapiyor...

1.22.2007

Dunya Dondukce Bakici Sorunu Hep Olacak

Bu ikinci bakicimiz. Birincisinden iyi bir kazik yemistik. Her bir bakicili annede Bakici ve Kaziklar adli binlerce oyku vardir eminim. Neyse sonra simdikini bulduk. 6 ay oldu yaklasik, ciddi bir problem olmadi simdiye dek.
Asko ve ben ikimiz de yatili bakiciya karsi olduk hep. Evde pijamanla gezinip televizyon karsisinda birbirinle mirnasamayacaksan, evde hep bir yabanci varligini hissetmeyi cocugun gece agladiginda yanina kosmaya tercih edeceksen....i-ih bize gore degildi. Oglum zaten gece uyuyan bir bebek oldugu icin iyi de ettik sanirim. Haftada 2 gece kaliyor, anlasmamiz oyle, bizim de bu iki gece (pts ve cars) haliyle off gunumuz:) disari cikiyoruz, sosyal hayatimizi bir yerlerden yakalamaya calisiyoruz, sinema yemek falan filan. Duzen gayet iyi..

Eee peki sorun nerde...
Hal boyle olunca yani hergun gidip gelince bu sefer de kadincagiz eve surekli mikrop tasiyor. Dogal olarak hergun otobusle gelip gidiyor ve ister istemez bizim oglan ayda bir istisnasiz hasta... Evet biz Persembeden beri yine hastayiz... Bakicisiyla beraber hasta kalktilar o sabah, ve kadin 4 gun gelemedi, benimki surekli ates halinde, ben ise gidemedim, geceler kabus vaziyetteyiz. Bizimkinin adini Otuzsekiz olarak degistirdik. Otuzsekiz naber? Gunaydin Otuzsekiz.. Hadi yemek vakti Otuzsekiz.. ve versiyonlari... Bugun ates fena degil, 38 altinda. Sabah kadincagiz geldi ama ses mes berbat, kendisine gulegule iyiles gel dedim cunku anlamsiz bir mikrop paylasimindan oteye gidemeyecek bu sekilde.

Asko'ya sorsan bakicinin bizde kaldigi geceler ayni odada yatmamalilarmis, bu sorunun onemli bir kaynagiymis. E simdi bir ekstra odam var ama kizim geldikten yani Marttan sonra o oda onun olacak ve kaldiginda ayni odada yatmaktan baska careleri yok.

Benim bir malikaneye tasinmam lazim.....

Sooooyle Iskocya ovalarinda eski bir kaleden bozma falan... 83 odali bir yer. Bakicilar dizi dizi. hepsinin ayri odasi var.
-Yine hastalandin mi? ha tamam canim sen git oburu gelsin...
-Sen gorunen yerlerin mi tozunu aliyorsun sadece, cocugun odasinin kapisinin ustune elimi surdum 1 parmak toz bulasti elime.. 3 yilligina suruyorum seni.. Ekvatora gidiyorsun. 60 derecede calisip oradaki butun bebek odalarinin tozunu alip hayatini kazanacaksin.
-Aylardir bebegin dolabini bosaltip icini temizlememis ve esyalari oldugu gibi mi tutuyorsun? 5 milyon kere 'tertipli olacagim' yazacaksin.
-Senle anlasmamizda oglum emeklemeye baslayinca yerleri hergun elektrikli supurge ile alip halisiz yerleri silecegin yaziyordu ve sen kaytariyor musun... nobetcileer!!
-hmmm... sen aman canim ne olacak diyip bebegin beyazlariyla birlikte birkac koyu renk atip birlikte yikiyor sonra butun renklerin icine mi ediyorsun... bunu defalarca soylesem de birgun camasirlikta beyazlarla birlikte sallanan bir kahverengi suveter mi goruyorum... sana yuh diyorum.

Nihayetinde, camasirmis tozmus bir tarafa birakip en onemli seyin evladimiza nasi davranildigina bakmak durumunda kaliyoruz. Oglum cok mutlu, iliskiler gayet iyi. Sunun farkindayim ki her bir yonu istedigim gibi olan birini bulmam icin 4-5 kisi ayni anda calistirmak zorundayim cunku gercekten de herkesin herkese gore eksigi oluyor. Mukemmeli beklemek ve aramak hayal kirikligi. Makus kader deyip kotuye boyun da egmemek lazim tabi...

Sonuc olarak yatili mi gunduzlu mu derken boyle bir suru arti-eksi cikiyor...

Kimde ne oykuler var cok merak ediyorum....

1.11.2007

Şarap ve Aşk Şehri Porto....

I found my love in Portofino... değil Porto diyen bisürü insan olmuştur eminim... bebekleri bırakıp kocayla bi haftasonu Porto'da nehir kenarında elele gezip nefis şaraplar içip sonra uzun geceler geçirmek istiyorum. Şirin ve romantik bir şehir. Duoro nehri şehri ikiye bölüyor. Duoro, Altın demek...

Şehirde bir şarap firmasında tur aldık. Tur dediğim de yarım gün falan değil:) 20 dk sürüyor, sonrasında tadım yaptırıyorlar. İlginç bilgiler edindik tabi; Porto şarabı farklı 29 çeşit üzümden üretiliyor, 14 beyaz ve 15 kırmızı. Biraz daha tatlı bir şarap, bir noktada fermentasyonu kesip içine brandy katıyorlar. Ben aralarından en çok Vino Verde yani Green Wine/Yeşil Şarap dedikleri çeşidi sevdim. Bu, aperatifle içilen bir şarap yani yemek öncesi peynirle meyveyle filan. Yumuşak, genizde nefis bir tat bırakan ve hoş bir şarap türü.

Tabi hamilelikle şööyle keyfine vara vara içebildiğim şarap 1, max2 kadehi geçemedi:) ama şöyle birşey yaptık, saklanabilen türden 2 tane iyi şarap aldık getirdik, birini kızım doğduğunda açacağız, diğerini de oğlum evlenirken... Umarım doğru düzgün saklayabiliriz de sirke olmazlar. Ya da daha önemlisi, umarım o günleri görebiliriz. Oğlumun evlenmesine nerden baksam 30 yıl var:)

Porto'nun içinde kalmadık, 70 km mesafede Viana do Castelo diye biryerde dağda eski bir manastır var. Burayı renove edip gayet de güzel bir otel yapmışlar. Manzarası şahane, şöyle ki bizim odadan bir kilise ve arkasında aşağıda okyanus görünüyordu. Vahşi bişey. Resimdeki de otelin lobisi, çok şirindi. Ama 70 km ve sonra bir süre de dağ tırmanışı biraz zordu doğrusu, bir daha gitsem kesin şehir içinde kalırdım.
Porto, seyahatin son durağıydı. Gerçekten de keyifli bir şey yaptık. herşey yolunda gitti, yalnız dönüşte uçakta benim tansiyon biraz düşüşe geçti ve biraz korkuttu bizi. Yemeği geç verdiler ve tam yemeğimi yemeye başlamıştım ki düşmeye başladı... Neyse tuzlu ayran, vişne suyu, ayaklar yukarı, ekmek peynir falan derken yarım saatte normale döndü. Sanırım etraftakiler de bana bakıp e zaten senin ne işin var uçakta tatilde, müstehak sana falan demişlerdir:)

1.09.2007

Bussaco Sarayında 4 Gün

Evet ne diyorduk...

Saraaay....

Burası, Kral Carlos'un 1888de yapımına başlattığı ve 1907'de biten, ormanın ortasında, çok seksi bi saray... 1917'de otel olmuş. Kahvaltıda şampanya servis edilen ender otellerden biridir heralde... Yemekler falan gayet başarılı. Burası şöyle biyer,
1- birini etkilemek istiyosan götür
2- kocanla/sevgilinle full birbirine konsantre ve aşk dolu zaman geçirmek için git
3- bebekli falansan ve aman dur biraz kafamızı dinleyelim ormanda falan yürüyelim diyorsan git.

İçini olduğu gibi bırakmışlar diyebilirim, sonradan koyulan çok az şey var. Mobilyalar falan alıp seni direkt 17. yy'a götürüyor. Kral dairesini göremedik çünkü kalan birileri vardı ama çok merak ettim. Otelin mahzeni var, içinde 20bin.. evet 20bin şişe var... En eski şarap 1945 yılına aitti, 30 şişe kadar kalmıştı ellerinde.

Ormanda güzel yürüyüş parkurları var. 1600lerde keşişlerin inşa etmiş olduğu bir duvar çevreliyor.

Oooo.. gezelim görelim gibi olmuşum... pek de ciddi anlatmışım...

Oğlumun seyahat boyunca tek derdi emeklemekti. Kendisini sürekli yerlere atıp kedilik yapmak istedi. Artık belli bir noktadan sonra yok evladım olmaz orası pis'i falan bırakmak zorunda kalıyorsunuz çünkü zaptedemiyorsunuz. Tabi kastım sokak ortasında hadi yavrum sürün çamurlarda değil, ama otellerde lobide falan bıraktım yerlerde gezinip ona buna laf attı.

Ben seyahate bakıcı ile çıkanlardan değilim. İş güç derken zaten oğlumla doğru düzgün vakit geçiremiyorum, bir de tatile de bakıcı ile gidip aynı modu devam ettirmek saçma geliyor. Her dakkanın birlikte geçmesi de şahane oluyor doğrusu. Sarsılan canavar sesli minibüste yanyana sarsılmak, sarayın yerlerinde peşinde hamile hamile koşturmak, ormanlarda temiz hava almaya çıkıp alt değiştirmek, Lizbon sokaklarında yemeğini ısıtma peşinde bizzat koşturmak, elinde-kulağında telsizle yılbaşı partisi geçirmek.. nasıl olur da şahane olur..ama oluyor işte :) tabi süper kocanın yardımlarını atlamak büyük haksızlık olur...

Yarın: Veeee gelgelelim şarap şehri Porto'ya.....

Porteeekiizzzzz akşamlaaarıııııııı bir başkaaaaaa oluyoooooorrr

Portekiz deyince aklımda pek fazla birşey canlanmıyordu doğrusu... Tipik bir Akdeniz ülkesi falan bekliyordum. Beklediğimden çok daha özgün çıktı adamlar... kendi hallerinde bir yaşamları var. Yaşama biçimlerini çok sabit tutmuşlar, pek değişmemiş birşeyler. 1970lerde Avrupa Birliğine girmişler, bundan önce fena çalkantılı dönemleri olmuş. Şimdi epey iyi durumdalar. Restoranlarda, dükkanlarda falan 70'li yılların tadı var hep, enteresan...

Dillerini de çok daha İspanyolca'ya yakın düşünürdüm hep, alakası yok. Resmen Rusça, Çekce falan tadına geliyor kulağa.. dıbrıj dobruj dırıjj bi dilmiş:)
Biz 2 yaşında bir kızı olan yakın bir arkadaşlarımızla gittik. İnince araba kiraladık, orda şansımız feci gitti çünkü adamların elinde istediğimiz büyüklük olarak Ford Transit'ten başka bişi yoktu. Bu da şu demekti, evet sığacaktık ama hoplaya zıplaya ve voooooooooooooo diye motor kucağında gibi çalışan bir gürültüde seyahat edecektik. Ve ben herhangi bir kasiste doğuma geçebilirdim. Neyse, gülüp eğlenmemizi bozmadan eh napalım kader şans diyip atladık şahane minibüsümüze ve yola koyulduk.

Şöyle bir yol izledik; Lizbon'a 20 km mesafede Cascais diye civarın en baba balıkçı ve tatil kasabası var, orda kaldık ilk 4 gün. Burası bizim Kuşadası, Side falan tadında biyer. Portekiz el işi nakışlar ve delik işleriyle ünlüymüş. Bu tip şeyler satan yarı turistik mini dükkanlar keşfettim, kızıma üstünde başharfi işli mendiller ve keten lavanta keseleri falan aldım:) Yakın olduğu için Lizbon'a da rahatca gidip gezdik.


Bunu Lisbon kaleden çektim. Karşı yakada o ellerini açmış gibi görünen şey o meşhur anıt, hani şu bir eşi de Brezilya'da olan ve birbirlerine bakan anıtlardan Lizbon'da olanı... Sol altta devasa yılbaşı çamı var, şehir merkezinde kurulmuş olan.

Cascais'da okyanus kenarında, Farol Design Hotel diye fazlaca cool bir otelde kaldık. oğlum erken uyandığı için kahvaltıyı açan aile olarak her sabah okyanus üzerine güneşi doğurduk... sabah romantizmi yaptık 4 gün...

Yarın: 2. destinasyon, Lisbon'a 3 saat uzaklıkta Busacco Sarayı... çok havalı...